Monday 1 October 2012

Yurtdışında Yüksek Lisans Bursu ve Doktora

           


Öncelikle eğer kadrolu bir öğretim görevlisiyseniz alacağınız MEB, YÖK veya Tübitak gibi burslarla yurtdışında yüksek öğreniminize devam etmeniz mümkün. Burada tanıştığım master/doktora yapan Türk öğrencilerin büyük çoğunluğu MEB burslusu. Şartlarını tam olarak bilemiyorum ama gördüğüm kadarıyla bu kişiler Türkiye'de herhangi bir üniversitede kadroları olan öğretim görevlileri. Döndüklerinde devlet tarafından önceden belirlenen üniversitelerde, (en az) burs aldıkları sürenin iki katı kadar bir zaman görev almak zorundalar. Yani 1 yılı ingilizce kursu ve 1 yılı master için toplamda 2 yıl burs aldıysanız, dönüşte 4 yıllık bir zorunlu hizmetiniz oluyor. MEB bursunda devlet sizin okul ücretinizi ödüyor ve ayrıca size yaşam giderleriniz için de aylık belli bir miktar para gönderiyor. YÖK bursunu alma ihtimaliniz daha az ancak elinize geçicek para daha fazla. Dediğim gibi ben herhangi bir burs almadığım için gerekli şartları tam olarak bilemiyorum ancak siz aşağıdaki siteleri inceleyerek fikir edinebilirsiniz:
http://burs.yok.gov.tr/
http://digm.meb.gov.tr/burslar/Burs_hukumet_genel.html
http://www.yukseklisans.com.tr/bursguncel.php

Tübitak bursunu alabilmek için okul notlarınız (lisans) ve ALES puanınızın ortalamasının 90'ı geçmesi gerekiyor. Yani (100lüğe çevrilmiş okul ortalaması) x 0.5 + ales x 0.5 > 90 ise (var mı sahi öyle insanlar ?) Tübitak yüksek lisans bursunu alabilirsiniz. Detaylar için bknz :
http://www.tubitak.gov.tr/home.do?sid=523&pid=453

British Council tarafından verilen burslarda da eğitim ve sosyal hayatınızdaki başarılar önemli rol oynuyor. British Council tarafından sunulan çeşitli burslara ve ayrıntılarına aşağıdaki linkten ulaşabilrisiniz:
http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-learning-funding.htm

Bunun yanı sıra okulların uluslarası öğrencilere verdikleri kısıtlı sayıdaki (!!!) burslara başvurabilirsiniz ancak bunları almak için geçmişinizde önemli başarılar olması gerekiyor. Aldığınız onur dereceleri, herhangi bir spor alanındaki başarınız veya lisans boyunca yayınladığınız makaleler size bu bursun kapılarını açabilir. Bu burs başvurularını ilgili okulun kendi websitesinden online olarak yapabilirsiniz.

Peki yüksek lisans/doktora bittikten sonra ne olacak ? Devletten aldığınız bir bursla yüksek lisansınızı tamamladıysanız Türkiye'ye dönüp belirlenen üniversitede akademik yaşantınıza devam etmeniz gerekiyor. Ben dönmem kalırım yurtdışında diyorsanız imzaladığınız sözleşmedeki yüklü tazminatı ödemeniz lazım ki bulacağınız hiçbir iş bu tazminatı karşılamaya yetmeyecektir. Kendi imkanlarınız ile yüksek lisansı tamamladıysanız ve aynı üniversitede doktora bursu alarak devam etmek istiyorsanız yapmanız gereken tek şey tez döneminde size danışmanlık yapan hoca ile aranızı çok iyi tutmak. Derslerinize giren onlarca hoca sizin adınızı bile bilmiyor olacaktır. Ancak masterınızın en önemli kısmını oluşturan 'research project' adlı ders sizin doktora bursu için en büyük şansınız. Bu ders kapsamında 1 veya 2 tane danışman hocanız oluyor ve dönem boyunca hemen hemen hergün biraraya geliyorsunuz. Eğer not ortalamanız 70'in üzerinde ise (distinction), ki kanimca bu dil sorununu halletmiş ortalama bir Türk öğrencisi için çok zor değil, ve tez döneminde çalıştığınız hoca sizden memnunsa sizin herhangi bir talebinize bile gerek kalmadan o size bu imkanı sunacaktır. İmkandan kastım 3 ila 4 yıl sürecek olan doktora eğitiminiz için gerekli okul ücretini karşılamak ve size aylık belli miktarda bir para vermek.  Bunu tabiki kendi cebinden değilde sizi çalıştıracağı projenin bütçesinden karşılayacaktır. Bu proje tez konunuzla ilişkili olabileceği gibi çok farklı bir alanda da olabilir. O yüzden tez çalışmalarınız boyunca çalışacağınız danışman hocanızı seçme şansınız  varsa (bu durum üniversiteye göre değişebiliyor) okuldaki hocaların yayınladıkları son makaleleri inceleyerek çalışma alanları hakkında fikir edindikten sonra ilginizi çeken alanlara yönelmiş hocaları seçin. Ve tabi ki en çok doktora öğrencisi bulunan hocaları. Tüm bunları yaptığınız takdirde, azcık şansında yardımıyla doktora bursu alabilirsiniz.
Peki doktora eğitimi açısından İngiltere ve Türkiye arasındaki farklar neler ? Türkiye'de yapılan doktora eğitimi temel olarak üç aşamadan oluşur; dersler almak, doktora yeterlilik sınavına girmek ve savunmasıyla birlikte tezinizi hazırlamak. Yani Türkiye'de doktora yapmaya karar verdiyseniz, ders aşaması, seminerler, yeterlik, tez komiteleri, hoca kaprisleri ve tez savunmasıyla tüm yaşama sevincinizi alıp götürecek zorlu bir 4 yıla (belki daha fazla) hazır olun. Eğer doktoranızı İngiltere'de yapacaksanız ders aşaması ve yeterlilik kısımlarını eleyip 3 yıl içerisinde doktoranızı bitirmeniz mümkün. İngiltere'de geçmeniz gereken herhangi bir ders veya girmeniz gereken herhangi bir yeterlilik sınavı bulunmuyor. Doktora eğitimiz boyunca kendi çalışma konunuza yoğunlaşabiliyorsunuz. İlk yılınızın sonunda sizi geçici doktora öğrencisi (provisional PhD student) olmaktan kurtaracak olan Transfer Report adlı raporunuzu hazırlayarak doktora öğrencisi olma hakkı kazanıyorsunuz. Doktora yapanların 95%'lik kısmı bu bölümü zorlanmadan geçiyor. Sonrasında ise araştırmalarınızı yürütüp bulgularınızı makale ve tez haline getirdiğiniz 2 yıllık bir süreç var. Dilerseniz 3 yılın sonunda tezinizi yazmak veya çalışmalarınızı sürdürmek için uzatma alabiliyorsunuz. İngiltere'de doktora eğitiminin bir diğer güzel yanı ise şu okulunuz size kendinizi geliştirmek istediğiniz alanlarda eğitim sağlamakla yükümlü. Yani çalışmalarınız doğrultusunda kendinizi geliştirmek istediğiniz alanları okula bildirebilir ve bu konuda destek talep edebilirsiniz. Doktorayı nerede yaparsanız yapın karar vermeden önce sizi çok zorlayıcı bir dönemin beklediğini bilin ve başınıza ne gibi belaların açılacağını gösteren illüstrasyonu da aşağıdaki siteden inceleyin :))
http://matt.might.net/articles/phd-school-in-pictures/

Sunday 23 September 2012

İngiltere'de Yaşam -1

 

 İngiltere'de yaşamak.. Öğrenci hayatı, sosyal hayat ve gece hayatı... Bunlar yurtdışında yaşadığımı duyan herkesin ilk sorularının ortak paydası. Okul dersler gibi sıkıcı kısımları bir kenara bırakarak sadece sosyal hayatımdan bahsetmek istiyorum bu yazımda. İngilteredeYaşıyorumİntiharıDüşünmüyorum un ilk kuralı, yalnız gelmemek. Türkle takılırsan İngilizcen gelişmez en iyisi tek olmak bıdı bıdı bıdııı diyenlere verdiğim uzuuuun cevaplar bolca mevcut, ama siz hiç polemiğe girmeden o kişilerden koşarak uzaklaşın. Çünkü İngilizcenizi hızlı geliştirmekten çok daha önemli sorunlarınız olacak. Yanınızda sadece anadilinizle anlatılabilecek sorunlarınızı ve mutluluklarınızı paylaşabileceğiniz bir arkadaşınızın, sevgilinizin ya da enazından akrabanızın olması bence çok kıymetli. Hasta olacaksınız, kötü geçen sınavlarınız olacak, hoşlandığınız ya da nefret ettiğiniz kişiler olacak.Ve konuşmak isteyeceksiniz. Size destek olacak, hatta bazen sadece dinleyecek birilerine ihtiyacınız olacak. Buyüzden bu yola çıkmadan önce en yakın arkadaşınızı, varsa sevgilinizi sizinle gelmeye ikna edin. Yok ya da arkadaş iyidir arkadaş boşverin sevgiliyi :) Beraber yemek yapabileceğiniz, hastalanınca nazlanabileceğiniz, ödevlerden başınızı kaldıramazken en azından kahvenizi yapan birileri olsun, bana teşekkür edersiniz :) İngilizce zaten oturduğunuz yerden Türkçe konuşmayarak gelişmiyor oyüzden çok takılmayın bu konuya. Buradaki ilk günleriniz, sonraki sosyal hayatınız açısından çok önemli. İlk günlerde gerek okulda, gerekse katıldığınız diğer kurslarda onlarca hatta yüzlerce insanla tanışcaksınız. Herkes sizi partilere çağıracak, elinize broşürler tutuşturacak, tanıştığınız insanların isimleri aklınızda bile kalmayacak. O dönemde çok fazla çekingen durmadan hemen hemen bütün partilere katılın, arkadaşlarınızın arkadaşlarının arkadaşlarıyla bile takılın.  Zenciler ve hintlilerden uzak durma eğilimim gördüklerim ve yaşadıklarım sonucunda kendiliğinden oluştu. Yemek yeme biçimleri, eğlenme anlayışları tavırları, hal ve hareketleri oldukça farklı. Ben alışamadım. En sevdiğim insanların geneli İspanyol. Bizim gibi eğlenmeyi ve gülmeyi seven, partilere herkesten önce gidip en son eve dönenler hep İspanyollar. Haricinde Almanlar, İngilizler, İtalyanlar, Yunanlılar ve Çekler gerçekten çok arkadaş olunası insanlar. Zamanla kendinize yakın hissetiğiniz, birlikte gülebildiğiniz insanlardan oluşan farklı arkadaş gruplarınız olacak. Elbette yurdum insanı gibi olamaz hiçbiri, ama yine de çok içten sevdiğim, az kelimeyle herşeyimi anlatabildiğim, dönem dönem değişen, sadece Facebook resimlerinden ibaret olmayan, pek çok arkadaşım oldu. Yabancıdan arkadaş olmaz, espiri yaparsın that's funny der geçer, gibi cümlelerle laf ettiğini sananlara inanmayın. Beraber bira içebileceğiniz arkadaşlarınız olduğu kadar, kahve içebilecekleriniz de olacak. Size yoldaş olamazlar belki ama gayet iyi arkadaş olabilirler. Mesafeli durup saçma korkularla araya duvarlar örmeyin. Hatta bazen hoşgörün. Buralara kadar gelmişken, farklı kültürlerden insanları iyisiyle kötüsüyle tanıyın ki geldiğinize değsin. Gelmek demişken, nereye geldiğiniz de oldukça önemli. Avrupa'nın heryeri güzeldir diyerek gördüğünüz ilk şehiri yaşayacağınız yer olarak seçmeyin. Gitmeden önce sorun soruşturun, bakın günlerce araştırın öyle karar verin. Benim Leeds'i seçmemde, orda uzun yıllar yaşamış bir Türk'ün sözleri çok etkili olmuştu, hiçte pişman olmadım. Sizde mutlaka seçtiğiniz şehirde yaşamış birini bularak fikirlerini sorun. Güzel bir şehir, iyi bir arkadaş grubu ve size yoldaş olabilecek bir arkadaş yurtdışında mutlu bir yaşamın ilk şartları. Enazından beni mutlu eden yaşamın...
 
 
İngiltere'de yaşamaya başladıktan sonra değiştirdiğim ilk alışkanlığım haftada en az 3 kez gittiğim kuaför oldu. İngiltere'de bir yıl içerisinde 2 veya 3 kez saç kesimi için gittim, okadar. Kuaföre gitmeyişimin nedenlerinden biri oldukça pahalı olması olsa da en önemli sebebi hiç alışık olmadığımız soğuk atmosferi. Ankara'da yaşarken saçımı yıkayıp gidip 5 dakikada bir fön çektireyim, hafif de makyaj yaptırırım diye düşünürdüm hep. İngiltere'de ise şimdi kim gidip okadar sıra bekleyecek, kim derdini anlatmak için uğraşıp beğenmediği saçına okadar para bayılacak şeklinde düşünüyorum. Erkekler için durum biraz daha zor, çünkü onların gitmemek gibi bir şansları yok. Kuaför artık lüksten öte bir gereklilik olmuşsa gitmenizi tavsiye edebileceğim ilk yer Toni&Guy. Ürünleri ve kesim fiyatları oldukça yüksek, ama bence buna değiyor. İngiltere'nin heryerinde bulabileceğiniz kadar da yaygın.


 

İngiltere'ye gelip hergün evde makarna yemek olmaz. Ben her hafta yeni mekanlar ve farkı tadlar denemeye çalışıyorum. Zaten zaman içerisinde çok sevdiğiniz ve diğerlerine nazaran daha sık gittiğiniz mekanlar oluyor. İki kişilik güzel bir yemek için en az 50 poundu gözden çıkarmanız gerekiyor. Menüdeki en ucuz şeyler herzaman en lezzetsiz olanları. 10 pound az ödeyip mutlu olacağınızı sanmayın, masadan aç kalkmaktan daha büyük bir mutsuzluk sahiden olamaz. Evde yemek de en az dışarıdaki kadar pahalı oluyor bizim için. Alışverişi genelde Morrisons adlı süpermarketten yapıyoruz. Fiyatları diğerlerine nazaran daha pahalı mı bilemiyorum ama en çok çeşide sahip süpermarket kesinlikle Morrisons. Özellikle yoğurt ve peynir olaylarında üzerinde Greek yazan şeylere yönelebilirsiniz. Bizim alıştığımız lezzetlere oldukça benziyor komşunun ürünleri. Total Greek Yoghurt ve Greek Feta Cheese benim her alışverişte aldığım ürünler. Meyve ve sebzenin oldukça pahalı olduğunu duymuşsunuzdur. Pahalılıklarının yanı sıra dikkatimi çeken bir diğer şey ise meyve ve sebzelerin üzerinde son kullanma tarihi olması. Geçerli sebebi elbet vardır ama bana hala ilginç geliyor domatesin üzerinde son kullanım tarihi görmek.

 
İngilizleri İ.Ö ve İ.S diye ikiye ayırmak mümkün, içkiden önce ve içkiden sonra. İçmeden önce sessiz sakin ve fazlasıyla kibar olan İngilizler, birkaç içkiden sonra sokaklarda bağırmaya, kusmaya ona buna sataşmaya başlıyor. Kışın en soğuk gününde bile incecik giyen, düz yolda yürüyemeyen İngiliz kızları ellerinde ayakkabılarıyla kaldırımları süslüyorlar. Cuma ve cumartesi geceleri istisnasız her bar sünger gibi içki içenlerle, her kaldırım sarhoş olup bağırıp çağıranlarla dolu oluyor. Arkadaş grubunuzla gittiğiniz sürece kimse sizi rahatsız etmez, rahatça eğlenebilirsiniz.
 
Anlatılacak o kadar çok şey var ki, hepsini tek bir yazıda toplamak mümkün değil. İngiltere'de Yaşam olarak düşündüğüm yazı başlığının yanına 1 ekleyerek devaminı başka yazılara bırakıyorum.

Monday 17 September 2012

Take away or eat here?

 
Geleneksel yemeği Fish&Chips olan İngiliz halkından kahvaltı konusunda da beklentim çok yüksek olmamıştı hiçbirzaman ama fasülyeyi kahvaltıda yemek nedir yahu... Yağda yumurta, kuru fasülye bacon ve mantardan oluşan İngiliz kahvaltısı, tuzsuz yemekten bile daha tahammül edilemez benim için. Uyanış saatlerimi sabah kahvaltısını atlatacak şekilde ayarlayarak bu kahvatı-kabusunu atlattığım günler okul derslerinin başlamasıyla son buldu. Çok fazla kahvaltı düşkünü olmayan bünyem bile en sonunda isyan ederek beni kahvaltı yapılabilecek mekanların peşine düşürdü. Önceleri sucuklu yumurta sıcacık börekler hayali kuran ben, sene başında tıp isteyip sınavdan sonra neresi olursa giderim diyen öğrenci çaresizliğinde sıcak bir tost ve lezzetli bir sandviçe razı hale geldim. Peki öğleye doğru acıkan bünyedeki karın gurultularına mute tuşu etkisi yaratabilecek  bu lezzetli sandviçler nerede bulunur ?
 

Bu soruya bulduğum ilk cevap GREGGS oldu. Birbirinden lezzetli sandviçlerin tezgahlarda dizili olduğu bu mekanın kapısınında da insanlar sıraya diziliyor. Şehir merkezindeki her caddede en az birtane olan al-gitçi bu mekan günün her saatinde dolu oluyor. Benim kişisel favorim Tuna Crunch Baguette. Her ekmeği yiyemeyenlerin bile GREGGS'in ekmeklerini seveceğine eminim.
 
 
Alıp götürmek yerine hoş bir mekanda yanında kahvemi yudumlayarak yerim ben sandviçimi diyorsanız gitmeniz gereken ilk adres, pek bir aşina olduğumuz, Starbucks Coffe. Ülkemizde de çok yaygın olduğundan sadece kişisel favorimi verip geçiyorum; "Steak & Cheese Panini".
 
Fransızca olan adını söylemeyi birtürlü başaramadığım Pret A Manger, yenmeye hazır  taze sandviçleri soğuk dürümleri ve çeşitli salataları ile benim her haftasonu mutlaka uğradığım bir yer. İngiltere'de en az Starbucks kadar yaygın olan bu mekanı şehir merkezindeki her köşe başında bulmak mümkün. Uğradığınızda ilk denemeniz gereken birkaç haftada bir değişen "Chef's special".  İçerisindeki maydonoz görünümlü bitkiyi ben bir türlü sevemedim, siz bir şans verebilirsiniz.

Costa, Pret A Manger kadar olmasada, yine de sık sık uğradığım bir mekan. Emmental and mushroom toastie içerisindeki çok belirgin olmayan mantar tadını göz ardı edersek bizim kaşarlı-tostumuzla birebir benziyor.

Bunların haricinde çok aç olmadığım zamanlarda uğradığım yerler Cafe Nero ve Heaven. Bahsettiğim tüm mekanları İngiltere'nin hemen hemen her kentinde, şehrin merkezinde bulabilirsiniz.






Thursday 30 August 2012

İngiltere'de Kalacak Yer

 Eğer kalacağınız yeri İngiltere'ye gelince hallederim diye düşünüyorsanız, çok sanslı olmadığınız sürece, oldukça sıkıntı yaşayabilirsiniz. Gelmeden önce ayarlayıp rezervasyon yaptırmak size oldukça kolaylık sağlayacaktır. Öncelikle eğer yüksek lisans öğrencisi olarak gelecekseniz, okulun 'student accommodation' adı altında size sunduğu yurt fırsatlarından yararlanmanızı tavsiye ederim. Her üniversitenin birden çok yurdu mevcut, okula olan mesafesine ve yurdun yeniliğine göre fiyatları değişebiliyor. Bu yurtların her kattında genel olarak 4-6 oda bulunuyor. Her odanın kendine ait küçük bir banyosu var. Mutfak, kattaki herkes tarafından (genel olarak 4 ila 6 kişi) paylaşılan bir oda, içerisinde tv, yemek masası ve oturma takımı bulunuyor. Odaların büyüklüğü ve içerisindekiler yurda göre değişebiliyor ancak küçük bir kitaplık, çalışma masası ve tabiki yatak her odada mevcut.

Student accommodation

 
Yurtların fiyatı okula yakınlıklarına ve iç donanımlarına göre değişse de Londra dışında haftalık 90-125 poundan bulunabiliyor (tüm faturalar dahil). Londra'da bu fiyat biraz artabilir. Ancak bu yurtlar çok kısa süre içerisinde dolduğundan okuldan kabul alır almaz online olarak book yaptırmak gerekiyor. Asla işinizi Ağustos sonu veya Eylül'e bırakmayın, yurtta yer bulmakta zorlanabilirsiniz. Buradaki yurtlar Türkiye'dekinden oldukça farklı. Katta kız erkek ayrımı gibi bir durum söz konusu değil (hiçbir yerde olmadığı gibi). Hintlisi Çinlisi İspanyolu Türkü kız erkek diye ayırt etmeden aynı katta kalabiliyor. Giriş çıkış saati diye birşey söz konusu değil. Buradaki yurt sistemi Türkiye'deki öğrenci apartları gibi düşünülebilir. Okula yakın olmaları büyük avantaj sağlıyor. Ortak mutfaklar eğer iyi kat sakinlerine düşerseniz hiç sorun yaratmıyor ancak kokulu baharatlarıyla sürekli yemek yapan bir Hintli ile kat arkadaşı iseniz zaman zaman birtakım sorunlarınız olabiliyor. Eğer siz de benim gibi küçük bir odada da yaşayamayacağınızı ve mutfağınızı paylaşamayacağınızı düşünüyorsanız, ev tutma fikrine yönelebilirsiniz. Yurtta kalmayan öğrenciler genelde 'shared house' denilen evlerde kalıyor. Evin tamamı öğrenci olabildiği gibi bir kısmı çalışan bekar insanlardan da oluşabiliyor. Bunlar genelde eski iki katlı 3-5 odasını bulunan evler oluyor. Gerçi benim eski dediğim İngiltere'de yeni kabul edilebilecek 50 yıllık dışı kırmızı tuğlalı evler. Bu evlerde herkesin kendine ait bir odası var ancak diğer bütün alanlar ortak (mutfak salon banyo gibi).
 
Shared House
 
 
Normal bir shared houseda bir oda tutmak Londro dışında aylık 300-500pound arasında değişirken Londra içinde 450-650 pound arasında bir fiyata oda bulmak mümkün. Evin konumu oda sayısı eşyaların güzelliği gibi etmenler aylık kiraya etki ediyor. Shared houseların genelde pis olduğunu söylemem gerekiyor sanırım. Salon ve mutfak genelde çok temiz kullanılmıyor ve ev arkadaşlarının gürültülü partileri (partiye dahil olmadığınız sürece) bitirmeniz gereken ödevler varken oldukça sinir bozucu olabiliyor. Bunun yanı sıra okuldan arkaşlarıyla aynı evi paylaşıp tüm yılını tatil havasında eğlenerek geçiren pek çok arkadaşım oldu. Tamamen şansınızla alakalı bir durum. Son seçeneğimiz kendinize 1+1 veya 2+1 bir flat yani apartman dairesi tutmak. Londra'nın merkezinde yaşamak istiyorsanız bu alternatifi pek düşünmeyin çünkü çook pahalı :) Ama Leeds, Manchester veya Liverpool gibi şehirlerde yaşayacaksanız uzun süreli bir araştırmanın sonunda aylık 600-700 pound gibi bir fiyata güzel bir flat bulabilirsiniz. Aşağıdaki siteler benim ev bulmak için kullandıklarım.
 
 
 
 
Gelmeden önce buradan size uygun evlerden geleceğiniz tarihler için randevu alabilirsiniz. Bunun için gelmeden önce 2 haftalık bir otel rezervasyonu yaptırıp, otelde kaldığınız süre içerisinde beğendiğiniz evleri gezebilirsiniz. Ev tutmak ile ilgili en büyük sıkıntı sizden İngiliz bir garantör talep etmeleri. Eğer İngiliz vatandaşı bir tanıdığınız / akrabanız varsa kontrat imzalama aşamasında onun size yardımı olabilir. Eğer yoksa, tutacağınız evde size büyük sıkıntılar yaşatabilirler.
 
Eğer ki İngiltere'ye dil okuluna geliyorsanız, geleceğiniz okulla önceden irtibata geçip size bir yer bulmaları konusunda yardım isteyebilirsiniz. Birçok dil okulunun anlaşmalı olduğu öğrenci yurtları var ve gelen öğrencilerine bu konuda yardımcı oluyorlar.
 
Nerede kalırsanız kalın, ister yurt ister 'shared house' ister flat, tek yapmanız gereken gelmeden aklınızda alternatiflerinizi oluşturmanız ve birçok yerle email yoluyla irtibata geçmeniz. Biyer bulduysanız ve çok da içinize sinmediyse, size tavsiyem 2 yada 3 aylık kontrat yapmanız ve bu süre içerisinde kalabileceğiniz başka yeri görerek seçmeniz...

 
 

 
 

Sunday 26 August 2012

Ya Sonra ?

 

Londra'dan Leeds'e uzun ve yorucu bir yolculuk sonucunda ulaşabildim. Yoruculuğu sabahın erken saatlerinde uyanmış olmamdan uzunluğu ise biletimi son dakikada almamdan kaynaklı işkence gibi bir yolculuk... İnternetten herşeyi araştırıp hiçbirşeyi kesinleştirmeyen karakterim sayesinde aktarmasız onca sefer varken ben 3 aktarmalı bir yolculuğun biletini mümkün olan en yüksek fiyattan aldım. Leeds'e ulaştığımda saat gece 11'i geçiyordu. Bulduğum ilk beyaz taksiye yöneldim ve 5 dakika içerisinde otele vardık. Türkiye'de bitmekte olan yaz buraya pek uğramamıştı anlaşılan... Havanın soğukluğunu günlük birşey sanmıştım ama oteldeki yorganlar bu havanın çok olağan olduğunu daha o günden anlamamı sağladı... İngiltere'de yaşıyorsanız yatağınızdaki yorganın en az yastık kadar kalıcı olduğunu bilirsiniz. Şu 1 yıllık süreç boyunca yorgansız 1 günüm bile geçmedi. Herneyse. Ertesi gün etrafı keşfe çıktığımda ilk dikkatimi çeken binaların güzelliği oldu. İngiltere'de her bina tarihi bir kale gibi orjinal ve karşısına geçip saatlerce izlenebilcek kadar güzel. Gerçekten güzel... Gözlerim etrafta tanıdık birşeyler arıyorken ilk dikkatimi çeken Starbucks oldu. Aldığım white mocha ile tüm şehri 2 saat içerisinde 2 kez turladıktan sonra hala yemek için uygun biryer bulamamıştım. Tam midem açlıktan isyan bayrağı sallamak üzereydi ki bir diğer tanıdık yer olan Subway karşımda belirdi. Sipariş vermek de kolay, göstersem bile anlarlar diye düşünerek Subway'e girdim. Sahiden de öyle oldu... Öğleden sonramı okulumu gezmek için ayırmıştım. Leeds'de iki tane üniversite olduğundan dolayı kendi bölümümü bulmak biraz zor oldu. Şehrin daha yeni olan üniversitesi, Leeds Metropolitan, sıralamada daha gerilerde olsa da binaları çok daha fiyakalı. Burda okuyan sevdiğim bir Türk arkadaşım Leeds Met Bilkentse Leeds Üni de ODTÜ der hep. Oldukça doğru bir benzetme... Ertesi gün derslerimin başladığı ilk gündü. Ders kayıtları internet üzerinden yapıldı, öğrenci kimlikleri yine web kamerasından çekilen çok vahim resimlerle hazırlandı. İlk günlerde hocaların konuşmaları gözümü pek bir korkutmuştu. İngiliz hocaların söylediklerinin yarısını kaçırmam, İngiliz olmayanların konuşmalarını kaçırmasam da telafuzlarından dolayı anlayamamam onların yarattığı bu korkuyu mercek altında görmeme neden oldu. Gözü korkmak deyiminin vücut bulmuş hali olarak gezdim ilk haftalarda. Sınıftakilerin not tuttuğu anlar en büyük kabus anlarım olmuştu. Hem dinleyip hem not tutmak, dinlediklerinin yarısını anlayamayan biri olarak çayı şekersiz içmek gibi imkansız geliyordu bana. Kendime iki şey için kızdım o an. Üniversite sırasında anlamak için dinlememe bile gerek olmayan Türkçe derslerde not tutmadığım için. Bir de gelir gelmez dil okuluna falan gitmeden direk mastera başladığım için. İlk haftaların stresini atmamla herşey hep daha iyiye gitti. Yolda şans eseri (hatta mucizevi şekilde) karşılaştığım bir Türk sayesinde 1 gün içerisinde ev de buldum. Zaman içerisinde gelişen ingilizcem sayesinde anlayamadığım için kaygılandığım derslerden sınaftaki en iyi notlarla geçtim. Dahası Ekim'de doktarama başlıyorum. Mutlu muyum? Hemde çook. Sabahlara kadar çalışmam gerekiyor bazen, İngilizlerin 1 saatte yazdıklarıyla 1 gün uğraşmam. Ama su da bir gercekki yeni şeyler düşünebilmek, düşündüklerini güzel ifade etmekten çok daha mühim. Yani mühimmiş. Bunu 1 yılın sonunda anlıyorum ve boşuna kaygılandığım her anım için kendime kızıyorum.




Saturday 25 August 2012

İngiltere Vize Başvurusu


İngiltere'de master yapmak için başvurmamız gereken vize türü tier-4, yani uzun süreli öğrenci vizesi. Gereken ilk belge üniversiteden tam kabul alma anlamına gelen CAS numarası. Okula başvurumuzu yaptıktan ve istedikleri dökümanları sağladıktan sonra gelen bu belge/numara vize başvurumuzun ilk ve en önemli adımı. Daha sonra sırada finans durumumuzun master eğitimimizi ve yıl içindeki harcamalarımızı karşılamaya yettiğini gösteren belge var.Yani bankada, tercihen kişisel hesabınızda bir miktar para tutmak. Benim okumak istediğim bölümün yıllık ücreti 15 600 pound idi (Avrupa birliği üyesi ülkelerin vatandaşları bunun sadece yarısını ödüyor! Tenk yu Türkiye). İngiltere'de aylık yaşam giderleri Londra dışı için 800 pounddan hesaplanıyor. Londra için bu fiyat aylık 950 pound civarı idi sanırım fiyatlar bu yıl değiştiği için daha kesin bir rakam veremiyorum. Benim vizeye başvurduğum yıl Londra dışı yaşam giderleri aylık 720 pounddan hesaplandığından dolayı, yaşam giderlerim  (720x12=8640) ve okul ücretimin toplamı olarak yaklaşık 70 milyar gibi bir rakamı kişisel vadesiz hesabımda 28 gün boyunca tutmuştum (babama selamlar). Tutmanız gereken para okul ücretine ve yaşayacağınız şehre göre değiştiğinden dolayı siz de kendi hesaplamanızı yapıp  bankada tutmanız gereken parayı belirleyebilirsiniz. Bankada tutulan para sterlin değil ise (ben TL tuttum), aşağıdaki siteden kur hesaplarına bakılabilir.
www.oanda.com/convert/classic
Bu parayı tutmak için 1 aylık kredi çeken ve vize başvurusunu yaptıktan hemen sonra krediyi kapatan arkadaşlarım olmuştu. Yeterli nakitiniz yoksa bu da değerlendirebileceğiniz bir ihtimal olabilir. Bankada paramızı 28 gün boyunca tuttuktan ve bunu gösteren hesap cüzdanımızın fotokopisini aldıktan sonra, bankadan bu durumu beyan eden ingilizce bir yazı isteyebiliriz (şart değil).


Bu kısımdan sonrası oldukça kolay. IELTS belgesi, ünivesite diplomamız (yoksa son transkript), pasaportumuz (ve varsa eski pasaportlar), ingilizceye çevirdiğimiz nüfus kayıt örneği ve banka hesap özeti bir dosyaya konuyor ve vize için gerekli tüm evraklar böylece tamamlanmış oluyor. Sırada yaklaşık 2 haftalık  bir bekleme süresi var...Tüm evraklarınız tamsa olumlu yanıt gelmemesi için hiçbir sabep yok...

Friday 24 August 2012

IELTS Sınavı


İngilizce biliyor musun sorusunun cevabı bundan 1 buçuk yıl öncesine kadar hep karmaşık olmuştu benim için. Üniversitede hazırlık sınıfını atlamak, alınan ingilizce derslerini de hep AA ile geçmek bu soruya 'evet' demeye yeter miydi acaba. Veya izlenen cnbc-e dizilerinden akılda kalan birkaç kalıp cümle sayesinde 'ingilizce biliyor' sayılabilir miydim ? Bu sorumun cevabını İngiltere'ye ayak bastığım gün aldım ancak şimdi konumuz bu değil :) En son uzun zamanlı ingilizce eğitimini lise hazırlıkta almış bir insan olarak Ielts sınavına girmeden önce 2 aylık yoğun bir hazırlık kursuna gitmeye karar verdim ve Ankara Tunus Caddesinde bulunan EFS Ielts Kursu'na başladım. Ankara'da yaşayanalar aşağıdaki linkten kursun sitesini inceleyebilirler.
http://www.efsdilkursu.com/?p=38

Kursun nasıl olduğunu ve Ielts'e ne şekilde çalışılabileceğini anlatmadan önce Ielts'in yapısından bahsetmek istiyorum. Esas olarak iki tip Ielts sınavı var : Academic ve General Training. Sınavın şekli her ikisinde de aynı olup sadece bazı bölümlerin zorluk derecesi biraz farklı denebilir. Yüksek lisans eğitimi için girmeniz gereken, ve benim bahsedeceğim, Ielts-Academic. Sınav 4 bölümden oluşuyor: Listening (dinleme), Reading (okuma), Writing (yazma) ve Speaking (konuşma).

İlk olarak önümüze sınavın Listening bölümünü içeren bir kitapçık ve cevaplarımızı geçireceğimiz cevap anahtarı geliyor. Sınav 40 dakika sürecek olan listening bölümü ile başlıyor. Bunun 30 dakikasında önümüzdeki kitapçıkdaki boşlukları hoparlörden yüksek sesle dinletilen konuşmalar ile dolduruyoruz, kalan 10 dakikada ise sonuçlarımızı cevap kağıdına geçiriyoruz. Bu şekilde yazılınca bana da pek bir korkunç geldi ama aslında son 10 soru hariç oldukça kolay. Listening toplamda 40 soru ve 4 bölümden oluşuyor ve her bölüm için farklı dialoglar dinliyoruz. Otel rezervasyonu yaptıran kişiler, öğrencisiyle proje tartışan hocalar, aldığı bir üründen şikayetçi olan kullanıcılar (gibi gibi....) bu dialoglara konu oluyor.

40 dakika sonunda, kitapçıktaki yanıtlar cevap anahtarına geçirildikten sonra herkese Reading kitapçığı dağıtılıyor, ve listening için kullanılan cevap anahtarının arka tarafı bu kez reading kısımının cevapları için kullanılıyor. 1 saat süre verilen reading kısmı 3 farklı makaleden ve bu makalelerle ilgili 40 sorudan oluşuyor. Dikkat edilmesi gereken bu kısımda cevaplarımızı geçirmek için ekstra süre verilmeyişi, yani 1 saat içerisinde soruları yanıtlayıp cevap anahtarına geçirmemiz gerekiyor. Reading kısmındaki sorular çoktan şeçmeli, True False veya boşluk doldurma şeklinde olabiliyor. Ben ilk iki parçada çok oyalandığımdan (yaklaşık 50dk) son parçadaki soruları yetiştiremedim. Kalan 10 dakikamda  boşluk doldurma sorularını parçadan bulmaya çabaladım ve diğerlerini salladım :)

Oturumun son kısmı yine 1 saat süre verilen Writing. İki bölümden oluşuyor : grafik anlatma (150 kelime) ve essay yazma (250 kelime). Task 1'de verilen bir grafiği kendi fikirlerimizi katmadan yorumluyoruz. Yani diyelimki grafik Nokia'nın 1 yıllık satış gelirlerini gösteriyor. Bunu 'şu aylarda şu şekilde bir artış göstererek şu rakamlara kadar ulaşan gelirler daha sonra düşüşe geçmiş ve şu ayın sonunda şu rakama kadar gerilemiştir' şeklinde yapıyoruz. Herkesde bir I-phone sevdası var düşer tabi bu satışlar demiyoruz :) Genelde grafik veya tablodaki verilerin yorumlanması istense de bazı sınavlarda bunun yerine harita veya proses yorumlatabiliyorlar. Task 1 kısmına 20 dakika ayırıp Task 2'ye geçmekte fayda var çünkü puanlama da Task 2'nin etkisi daha fazla. Task 2'de egitim, müzik, müzeler, hayvanat bahçeleri, sanat, sosyal yaşantı gibi pek çok konuda essay yazmanız gerekebiliyor. Bunu müzik nedir şeklinde değil de 'kimi insanlar müziğin insanın temel ihtiyaçlarından biri olduğunu düşünürken kimileri ise sadece bir eğlence şekli olduğunu düşünmektedir. İki görüşü de tartışın' şeklinde yapıyorlar. Bu kısımda konuyu iyi anlamak oldukça önemli çünkü bazen katılıyor musunuz katılmıyor musunuz şeklinde sorarken bazen de iki tarafında iyi kötü yanlarını anlatmanız istenebiliyor. Task 2 hakkında detaylı bir yazı da yapmanız/yapmamanız gerekenleri ayrıca anlatıcam.

Writing kısmından sonra sınav bitiyor. Geriye sadece 15 dakikalık Speaking bölümü kalıyor. Tarihi ve saati size önceden bildirilen bu bölüm sınav ile aynı gün olabildiği gibi birkaç gün öncesinde veya sonrasında da olabiliyor. Speaking en rahat bölümlerden biri. İlk olarak ısınma sorularıyla başlıyor. Ne okuyorsun, nerde yaşıyorsun ne yiyip ne içiyorsun şeklinde... İkinci bölümde önünüze üzerinde konuşmanızı istedikleri konu yazan küçük bir kağıt veriyorlar. Örnek olarak 'en son duyduğunuz haber nedir ? bu haberde ne oldu ? nerede gerçekleşti ? neden dikkatinizi çekti ?' şeklinde bir konu olabilir. 1 dakika düşünmeniz ve kısa notlar almanız için süre veriliyor. Sonrasında aralıksız olarak 2 dakika bu konu hakkında konuşmanız gerekiyor. Süre bitince karşınızdaki examiner sizi uyarıyor ve son bölüme geçiyor. Son bölümde sorular biraz daha çetrefilli oluyor. Türkçe bile sorulsa cevap vermekte zorlanabileceğiniz sorular gelebiliyor. Mesela bana bilgi yarışmalarının Türkiye'deki önemini ve gelecekteki durumunu sormuştu. Ne diyeyim diye çok düşünmeden ilk akla gelenlerle cevap vermek en iyisi. Speaking için söyleyebilceğim tek şey şu: konuşun konuşun konuşun.. Gerekirse aptal bir insan olarak görünün ama yine de sürekli konuşun. Ne dediğiniz değil nasıl dediğiniz önemli...


Gelelim benim IELTS sınavıma.. Gittiğim Ielts kursu benim için oldukça verimli oldu. Eğer evde tek başınıza çalışabilecek zamanınız veya motivasyonunuz yoksa kursa gitmenizi şiddetle öneririm.  2 aylık kursun haricinde okuldaki finallerimden dolayı hiç çalışamadan Mayıs ayında girdiğim sınavdan 6.5 aldım ve direk mastera başlamam için yetti. Sınav puanları 9 üzerinden değerlendiriliyor ve 4 bölümden alınan notların  ortalaması sizin genel puanınız oluyor. Hukuk hariç 6 veya 6.5 ile tüm master bölümlerinden kabul alabilirsiniz. Son olarak sınavın TOEFL denkliği şu şekilde (7.5 ve altını yazıyorum üstü zaten hayal :) :

IELTS     TOEFL
7.5            113
7.0            100
6.5            90
6.0            80
5.5            70
5.0            60

IELTS çalışmak için gereken tek kitap serisi Cambridge'in eski ielts sınavlarından derleyerek oluşturduğu 8 kitap. E-book şeklinde internetten bulmak mümkün, bulamayanlar bana mesaj atabilir.
IELTS çalışmaları için önerebilceğim internet siteleri:

http://www.ielts-simon.com/ (favori 1)
http://www.dcielts.com/ (favori 2)
http://www.ielts-exam.net/index.php (favori 3)
http://www.goodluckielts.com/
http://www.ielts-blog.com/
http://www.engvid.com/    (ielts değil ama speaking için oldukça iyi)
http://just4ebook.blogspot.co.uk/2009/07/ielts-materials-download-free.html
http://www.dcielts.com/ielts_band_score_calculator.html ( bu site doğru soru sayılarına denk gelen tahmini ielts puanı hesabı için)
http://www.freeessay.com/
http://www.examenglish.com/IELTS/cbIELTS_listening.htm

 2012 yılı için IELTS sınav ücreti 345 TL

 Ielts'in kendi sitesi :
http://www.ielts.org//test_centre_search/search_results.aspx?TestCentreSearchSubRegion=e3558551-b48c-40f0-b5f9-8117ac060df8

http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-learning-exams-how-to-register-to-ielts.htm